Bir şampiyonun sırrı

Bir şampiyonun sırrı
Eşim Kristen O’nunla çekimlere başladığımız ilk gün, milli takım kampında tanışmıştı. Eve döndüğünde heyecanla, “Bir kız var, Japon çizgi filmlerinden fırlamış gibi, hem de Avrupa şampiyonu ama dünya ve Olimpiyat şampiyonu olacağım dedi” demişti.
Daha önce ne yakından bir güreşçi görmüştüm ne de televiyonda kadın güreşi izlemişliğim vardı. Benim Evin’le ilk karşılaşmam İzmir’de yapılan Türkiye şampiyonasında oldu. Ortalıkta minik minik bir sürü kız, cep telefonlarıyla fotoğraf çekmeye çalışan-ağlaşan anne-babalar, federasyondan yakınan antrenörler, harcırahları olmadığı için Basmane’de salaş bir otelde sıkış tepiş kalan Siirtli kızlar ve aralarında Evin.

Dediğim gibi daha önce yakından güreşçi görmemiştim ama insan kafasındaki pehlivan imajından sonra hap kadar bir kızla karşılaşınca biraz şaşırıyor. Yarım ağız “M.rba” dedi. Utandı, çekindi: “Kristen abla yok mu?”. Isınması da gerekiyor. Biraz sonra mavi köşede başlayacak ilk maçı. “Ben seni rahatsız etmemeye çalışacağım, sen ısınırken, arkadaşlarınla konuşurken biraz seni çekeceğim, sen ben yokmuşum gibi, rahat ol işine bak” dedim.

‘EVDE ON BİR KİŞİYİZ’
Altı saat boyunca salonda öyle mi çeksem, böyle mi çeksem, şunu da alayım, o antrenörle de konuşayım diye elimde kamera A,B,C minderleri arasında koşturdum durdum. Azıcık sinematografik olsun niyetiyle spor çekmek de zormuş ki o gün benim de ilk defa spor çektiğim bir gündü. Kurmacadaki gibi değil ki! Ne ikinci şans var, ne de biraz yavaş olun diyebiliyorsun. O hap gibi kızların da hepsi birbirlerinin kollarını, boyunlarını kırmak için birbirlerine giriyorlar. Şaşkın tavuk gibi izliyorum olanı biteni. Neyse Evin rahat şampiyon oldu. Arkadaşı Vesile üçüncü oldu. Madalya töreni anonsları yapılıyor sonlara doğru. Sürekli “serenomi serenomi” deyip duruyordu anons yapan kişi. Evin’le ilk defa “seronomi”den sonra konuştuk. “Abi beni kimse tanımıyor Siirt’te” dedi. “Bi’ de biz evde kalabalığız on bir kişiyiz. Anneme ev almak istiyorum”. Ne güzeldir anneye hep o istediği evi alabilmek, bunun için çalışmak. Ben de elimde 17.000 liralık kamerayla bu söylediğini çekiyorum. Sinirbozucu çelişkiler… O anda, “Biz sana yardım edeceğiz, elimizden geldiğince” demek istedim. Ama diyemedim.
Sonra hocası Adem Kesici’nin kullandığı pikaba 12 kişi doluşup İzmir’den Siirt’e yola çıktılar.

Başka kadınlar da olacaktı filmde ama yetişemedik hepsine, her şeye. Dört kişilik ekibimizle bu kadar oluyordu. Çokça çekim yaptığımız Gülsüm Tatar’ı (ki Rotterdam’a gidip Avrupa Boks Şampiyonu oluşunu çekmemize rağmen) beden eğitimi öğretmenliği yaptığı okulda çocuklara voleybolda nasıl manşet atılacağını öğreten dünyanın en kariyerli karatecisi Yıldız Aras’ı, dünya şampiyonu Neslihan’ı bir türlü yenemeyen Sevil Demirci’yi, kuru kafa motifli türban takan tekvandocu kızları, erkeklerle antreman yaptığını ailelerinden gizleyen Ankaralı güreşçileri, 42 yaşında hala kickboks yapan Van Damme Zeliha’yı ve daha birçoklarını koyamadık filme. Bizim gücümüz bu kadarına yetti. 13 bölümlük “Dövüşen Kadınlar- Başka Türlü Bir Hayat Kavgası” dizisi orada öylece duruyor ama gören yok maalesef.
Sonra Siirt’e gittim dört kere. Tabii ki Öğretmen Evi’nde kaldım. Duvarlarda Siirt fıstığı, Siirt halısı, Siirt balı resimleri. Büryan koymamışlar, çok fotojenik olmadığı için herhalde: “İnan bey sabah ye büryan, bütün gün acıkmazsın”.

Kameraman arkadaş Faruk’la antreman çekmeye gittik. Önce saatlerce koştular, sonra filmde de görülen, “Demek insan vücudu kafası ve ayakları yerdeyken böyle dönebiliyormuş”, dedirten hareketleri yaptıktan sonra başladık biraz sohbete. Kızlar rahat ama Adem hocaları “Burada ciddi bir şey yapmaya gelmişler, bizim de ciddi olmamız lazım” havalarında. Muhabbet gırla: Fatma’yı topluma yaralı bir “Emo” yapmak için verilen uğraş, Siirt’te en son Buz Devri filminin oynamış olması konuşmaları arasında giderken, “Ne tür müzik dinliyorsunuz?” diye sordum. O anda Evin Tripkolik Seda’dan bahsetti. Tabi ki duymamıştım. “Gözlerinin yeşilini özledim” adlı şarkıyı söylemeye başladı. 15 yaşında sürekli konuşan birkaç kız ne kadar izin veriyorsa söyledi. Ben de böylece arabesk/hip hopa ilk adımımı atmış oldum.

ZEKİ, ÇEVİK, AHLAKLI SPORCU
Mustafa Kemal bu sözü söyledi mi söylemedi mi bilemiyorum ama elbette hepimiz sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severiz, niye sevmeyelim ki! O gün oradaki bütün kızlar arasında zekâsıyla da sıyrılıyordu Evin. Evet klişe ama gözlerinden belli işte. İşlense, başka bir yerde doğmuş olsa başka şeyler de hatta ne istiyorsa olabilecekmiş gibi. Kardeşlerinin ismini atlamadan sayabilen tek kız da oydu ayrıca. Kızların hepsinin 9- 10 tane kardeşi vardı. Ben iki tanesiyle zor uğraşırken nasıl bakıyordu annesi, kafam almamıştı. Daha sonra sorduğumda “Allah yardım etti”, dedi. Öyle hissediliyorsa öyledir diyelim. Neyse…

ŞAMPİYON YER SOFRASINDA
Elbette anne-baba çok memnun bizim kızları hakkında film yapmamızdan. Evlerinde ağırlayacaklar illa. Tamam ne güzel. Evet dediği gibi küçük bir ev. Evin kalan borcunu da bizim kızın ödül parasıyla ödemişler, bana öyle anlatılıyor en azından. Yer sofrasında yemeğe oturuluyor. Her yemek için ayrı tabak. Sanki Evin yer sofrası olduğu için azıcık mahçup başlarda ama sonradan rahatlıyor. Çok siyasi konulara girmek istemiyor babası. Bizim de niyetimiz yok pek ama burası Türkiye, her şey siyaset. Mecbur giriyoruz. Ama hep yuvarlak laflar. Umut Sarıkaya’nın 3.Enternasyonal karikatürü misali, “sağcı solcu fark etmez önce insan olucak, hepimiz kardeşiz” şeklinde gidiyor. Evin’in annesinin Türkçesi pek iyi değil, o çeviriyor Kürtçe’den bana. Evin arada gergin, arada kafası karışık. Aldığı maaşın abisine gitmesi, transfer teklifini değerlendirmek istemesi ama hocasının emeğini görmezden gelememesi… Ailesi de var. Hayat zor yani. Halbuki o bana İngilizce şarkı söyleyip, klip yapmak istiyor. Öyle de kendine güvenli. Yaşı gereği aklı oyunda, eğlencede, Facebook’da. Yaptığı spor izin verdiği kadar.
Sonra aylar geçti ve turnuvalar başladı. Bizde peşinden. Önce Kuşadası, orda zekice hareketlerle gelen şampiyonluk. Sonra Avrupa… Güreş federasyonuna yazı yazıyoruz, “Biz size maçları çekelim siz de bizi Avrupa Şampiyonası’na götürün” diye. Federasyonun tek sosyal demokrat adamı Hüsnü Bey’in yardımıyla Kristen ve kameraman arkadaş Özgür Polonya’ya gittiler.

Ben evde çocuklara bakıyorum, Kristen Polonya’dan telefon ediyor, “İlk maçı kaybetti, külçe gibi yere yığıldı kalkamadı minderden”. Eyvah! O zamana kadar hiç maç kaybetmemiş biri için nasıl bir duygu acaba? Giden ödül paralarını mı düşünmüştü. Bize söylemediği bir şey mi vardı? Ya da belki de sadece büyümeye başlamak böyle bir şeydi. Canı yanıyordu insanın. İlkokulda en iyi öğrenci olup herkesin en iyilerden seçildiği bir ortaokulda o kadar da iyi olmadığını fark etmek gibi. Maçların turnuvaların ve hayatın devamı olabildiği kadar filmde. Onun için gerisini anlatmıyorum.
Biz ülke değiştirdik, sonra film bitirdik. Sonra O’nu Adana Festivali’ne getirdik. Nejat İşler, Engin Günaydın, Yeşim Ceren Bozoğlu… Dizilerde gördüğü bir sürü oyuncu orada önündeydi işte. Mehmet Ali Alabora’yla fotoğraf çektirmek, Yekta Kopan’ın sesine “İnan Abi, bu abinin sesini tanıyorum” demek… Herhalde güzel vakit geçirdi diye düşünüyorum. Annesi ilk defa Siirt’ten çıktı, ilk defa uçağa bindi, ilk defa biri onun önüne yemek getirdi uzun zamandan beri… Daha fazlası da oldu çok şükür. Bütün o hayranı olduğu ünlüler önünde sesi hiç titremeden bir ödül konuşması bile yaptı hap kadar kız.
Sporda futboldan başka bir şey görmeyen gözler için bir temsilci oldu, Evin. O günden sonra o hep ben yokmuşum gibi yaptı, ben ve eşim ise hiç o yokmuş gibi yapamadık. Hala her maç yüreğimiz ağzımızda.
Siirt’in Sırrı filmini aşağıdaki adresten izleyebilirsiniz…
http://siirtinsirri.filmbinder.com/

Benzer Haberler

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Haberi Paylaş

spot_img

Son Haberler

Bülten

Güncel kalmak için abone olun

avrupa yakası escortbeşiktaş escortbeyoğlu escortnişantaşı escortetiler escortesenyurt bayan escortbeylikdüzü bayan escortavcılar bayan escortşirinevler escortataköy escort